HoşGeldiniz
  Köşe Yazısı
 
Haber61.net  e teşekürler...
1ci yazı
 
Trabzon’u yaşamak
22 Mart 2008 Cumartesi
Trabzon"da yaşayanlar pek bilmez, Trabzonlu olmanın Trabzon dışında yaşarken ki sorumluluğunu.
 
Çünkü siz orada Trabzonlularla; yani sizin gibi düşünen, yaşayan, hisseden insanlarla birliktesiniz. Aynı çisil yağmurun altında aynı manzaraya bakarak, aynı dili konuşup aynı mantık yürütmeleri ile yaşıyorsunuz. Onun için değil midir ki Trabzon"un gündelik hayatında olup bitenler dışardan bakınca fıkra diye anlatılır. Hâlbuki bu yaşam şeklini Trabzon"lu kanıksamıştır. O ,bunu fıkralara konu olsun diye değil, coğrafyanın ve kültürünün getirdiği zenginlikle yapar.
 
Sonra bir gün siz istemeseniz de gerek aile bağları gerek yaşam koşulları sizi bu coğrafyadan ve kültürden uzaklaştırır. Ve siz, sahip olduğunuz özelliklerle farklı topraklarda doğmuş, farklı kültürleri almış başka insanlarla yaşarsınız.

10 yaşımda Trabzon"dan ayrılıp Ankara"ya geldiğimde, mahalle arasında arkadaş edinmeye çalışırken nasıl sudan çıkmış balık gibi olduğumu hiç unutmam. Sadece Çarşı mahallesinde top oynayıp, Çömlekçi"de kurbanlık koyunların peşinde gezen, Ganita"da denize girip midye çıkartan bir çocuğun, o yıllarda orta Anadolu ağırlıklı nüfusa sahip bir kentte, daha hayatında deniz görmemiş insanlarla uyum sağlama çabasındaki acıyı ve yalnızlığı düşünün. Çocukluğumu bilmediğim oyunlar ve anlayamadığım şiveler ile geçirdim. Ama biz Trabzonlular çabuk uyum sağlarız. Bir iki yıl içinde ben de orta Anadolulular gibi konuşup onlarla aynı oyunları oynamaya başlamıştım bile.
 
Sonra eğitim ve iş hayatı. Seçtiğim meslek insan davranışları üzerine olduğu için, kendi kültürüme ve coğrafyama olan merakım daha da arttı. En azından o yıllarda kentimin futbol takımının yeterince popüler olması, benim ortalıkta dolaşıp ---- İşte ben bu kentin çocuğuyum ---- dememe neden oluyordu. Sonra sanat. Tiyatro, sinema, televizyon derken Trabzonlu olmanın genlerini fark etmeye başladım. Hırçınlık, acelecilik, çabuk öfkelenmek, pratik olmak, bana o coğrafyadan geçmişti. Bir düşünsenize deniz ve dağlar arasında Trabzonluya kalan yaşam alanını. Bizim düz tarlamız yok denecek kadar azdır. Çoğunlukla ya tepelerde ya da yamaçlardadır. İklim koşulları rahat ekip biçmene izin vermez. Deniz diğer denizlere benzemez. Ne zaman ne yapacağı belli değildir. Böyle olunca da Trabzonludan sakin olmasını beklemenin çölde kutup ayısı beklemekten bir farkı yoktur.
 
Daha sonraları bu enerjinin nasıl doğru kullanıldığını gördüm. Akıl,  bilinç, zekâ ve hoşgörü ile. Çünkü bunu başaran birçok sanatçıyı, bilim adamını, politikacıyı, eğitimciyi bu kent büyüttü. Ve bunun altında yatan en büyük etken çok kültürlülüktü. Geniş bir mozaik var bu coğrafyada. Türk, Rum, Ermeni, Laz, Çerkez, Gürcü ile kocaman bir kültür yelpazesi. Dilleri, kültürleri, müzikleri, yemekleri ile. Bu yelpaze değil miydi; Bedri Rahmi Eyüboğlu"nu, Hasan Saka"yı, Cevdet Sunay"ı yetiştiren. 1701 yılında Trabzon"da yapılmış gravürlere ve resimlere bakın.
Bunlar kitaplarda belgeli.

Bugün, bütün bu zengin yelpazenin karşısına; şiddet yanlısı, terörize edilen, bilinçsiz ve en önemlisi işsiz gençleri çıkarttılar.Ve bütün bunları hesaplıca Ulusal gazetelerin ön sayfalarında kocaman puntolarla yazdılar.Trabzon dışında olmanın alın size bir zorluğu ve sorumluluğu daha. Sizler Trabzon"da birbirinizin yüzüne aynı sevgi, aynı akrabalık ve aynı toprağın insanı olmanın hoşgörüsü ile bakabilirsiniz. Ama Trabzon dışında insanlar sizin yüzünüze bu olayların potansiyel nedeni olarak bakar.
Yıllar önce yurt dışında doktora master"i yapan psikiyatrist bir arkadaşımdan bir olay nakletmek istiyorum. Ülkeyi gezmek için arkadaşım tren istasyonuna gider. Treni peronda beklerken su, sigara gibi ihtiyaçlarını gidermek için büfeye gidip geri geldiğinde treninin hareket etmiş ve peronda ilerlediğini görür. Elinde valiziyle koşmaya başlar. Düşer, dizkapakları dirsekleri yaralanır ama sonunda perondan ayrılmadan trene binmeyi başarır. Yerine oturur ve bütün bu olanlar için kendine kızar. Bilet kontrolü için görevliye biletini verdiğinde bindiği trenin yanlış tren olduğunu öğrenir. İlk istasyonda inip geri döner. Tren garına döndüğünde treninin hala istasyonda olduğunu görür.

Bu olay üzerine şöyle bir yorum yapmıştı arkadaşım; Yaşamda varmak istediğimiz hedefe ulaşmak için ne kadar çok acı çekip yaralanıyoruz. Ve bu acıların sonunda da hep yanlış trenlere biniyoruz. Halbuki bizi varmak istediğimiz yere götürecek tren hala istasyonda bizi bekliyor….

Bu kentin insanını ileriye götürecek doğru tren hala o kentte bizleri bekliyor. Tarihiyle, kültürüyle, coğrafyası ve iklimiyle...
 
Mart 2008
 

                                                                                 Sevgiyle Kalın
                                                                             Hüseyin Avni Danyal.


2ci yazı

3,5 Şekerli Kahve
18 Nisan 2008 Cuma
Ben Trabzonsporluyum. İşin uzmanları kadar teknik konulardan, idari işleyişten ve kulüp yöneticiliğinden anlamam. Ama bu Trabzon insanını anlamamam demek değildir. Çünkü ben bu kentte doğdum, bu kentte büyüdüm. Genlerimde Trabzon kromozomu taşıyorum. 10 yaşımda kentten ayrılmış olsam da evimizde yine Trabzon"un yaşam biçimi sürüyordu. Annemle,babamla,ablamla…. 15-16 yaşlarından beri bilinçli bir Trabzonspor taraftarı  olduğuma göre, demek ki 30 yıllık Trabzonsporluyum. Biz şanlı bir kuşağız. Takımımızın 1.lige çıkışına da, şampiyonluklarına da tanıklık ettik. Şimdiki gençlerin 23 yıllık açlığını anlayışla karşılıyorum. Haklarıydı alınları ak, başları dik gezmek. Övünerek ben Trabzonsporluyum demek. Ama onlar için  olmadı, olamadı..
Trabzonspor"un başarılı yıllarına dönüp birlikte bakalım. Neydi başarının altında yatan neden?  O yılların  büyük dayanışmasına geçenlerde İstanbul"daki bir düğünde şahit oldum. Sevgili Hüseyin Tok ağabeyimin oğlunun bu mutlu gecesinde bir masa vardı ki , başarının altındaki asıl neden işte bu dedirtti bana. Turgay, Necati, K.Şenol, Ali Kemal ve o dönemin altın karmasından pek çok futbolcu aynı masada yine aynı dostluk ve muhabbetle eğleniyordu. Sanki aradan bunca yıl geçmemiş gibi. İşte o an ve o fotoğraf  başarının fotoğrafıydı.. Takım olma ruhu, arkadaşlık, ortak amaçlar, sevgi ve paylaşım.. 
Evet şimdi yıl 2008. Şartlar ve koşullar çok değişti. Artık bir futbol takımını sadece yukarıda saydığım nedenler başarılı kılmıyor. Bunların dışında ciddi bir ekonomik güç gerekiyor. Bu ekonomik güç ele geçtiği zaman medya da arkanızda oluyor. Artık kuralları ve şartları sen belirliyorsun. Bu koşullar bugün sadece  bir futbol kulübü için geçerli değil…herhangi bir sektördeki herhangi bir şirket için de geçerli.
Önce kulübümüz ekonomik anlamda güçlenecek, borsada kağıtları yükselecek, ürün mağazaları yaygınlaşacak, kira ve diğer gelirleri artacak ki; işte o zaman skordaki başarısızlıkta, dönüp futbolcuları yargılma hakkımız doğacak. Taraftar olma sorumluluğu da işte tam bu noktada başlıyor. Yoksa yarı çıplak sahaya atlayıp futbolcu dövmeye kalkan taraftar, bu kulübün taraftarı olamaz. Duygularınıza gem vuramıyorsanız maça gitmeyeceksiniz. Hiç kimsenin Trabzonspor"un adını böyle kötülemeye hakkı yoktur. Hiçbir taraftarın egosu Trabzonspor"un egosundan büyük değildir. Maça gideceksin, takımını sonuna kadar destekleyeceksin, eğer ortada bir haksızlık olursa bunu senin  kulübün çözecek. Böyle davranan ve düşünenler; küçük bir kentin  küçük bir kulübünün , taşralı , zavallı bir taraftarı olmaktan öteye gidemez. Trabzonspor; ne derseniz deyin hala bunları hak etmeyen büyük bir kulüptür.
Trabzon"da yıllardır herkesin dilinde temcit pilavı gibi tekrarlanan bir sözcük var.""Altyapıdan artık futbolcu yetişmiyor"". Eskiden olduğu gibi altyapıdan gelen oyuncuların sayısı fazla olmayabilir. Trabzonlu olmak  zaten bir altyapı değil midir? Avrupa"da ve liglerimizde başarılı olan bir çok Trabzon kökenli futbolcu var. Bunlar Trabzonspor çatısı altında yan yana getirildiğinde aynı genler harekete geçecektir. Bu kentin kültürü, iklimi, coğrafyası ve halkı onlara kucak açıp bağrına basacaktır. Unuttukları Trabzon"lu olma genlerini tekrar hatırlayacaklardır. Tıpkı bende olduğu gibi…
Dünyanın iki farklı ülkesinin iki farklı kentinde bir erkek ve bir kız çocuk doğar. Çocuklukları ve gençlikleri boyunca yaşamlarını gözlemlediğimizde, aslında tam birbirleri için yaratılmış olduklarını düşünürüz. Yıllar geçe büyürler. Koşullar onları bir türlü yan yana getiremez. İkisi de iş yaşamlarında çok başarılı olurlar. Ama özel hayatlarındaki  mutsuzluklar ve ayrılıklar onları arzuladıkları yaşam şeklindan uzaklaştırır. Bu uzaklaşma bir süre sonra iş yaşamlarını da etkilemeye başlar.
Çünkü yanlış insanlarla yanlış yerlerde olmuşlardır. Biz onların mutsuz yaşamlarını gözlemlerken, duygularıyla düşünceleriyle aslında ne kadar birbirlerine uygun olduklarını görüp,  birlikte olamadıkları için onlar adına üzülürüz. Yıllar sonra bir gün bir yolculukta tesadüf olarak aynı uçakta yan yana otururlar.. Erkek gazetesini, kadın dergisini okumaktadır. Hostes gelir ve ne içmek istediklerini sorar. Kadın – Kahve lütfen ve 3,5 şekerli - der ve dergisine döner. Hostes bu kez erkeğe döner. Erkek – Kahve lütfen ve 3,5 şeker -  der. Kadın başını dergisinden kaldırır ve gözgöze gelirler. Kadın – Hayatım boyunca hep kahveyi 3,5 şekerle içen birini aramıştım- der.  Bu iki insanın bundan sonraki yaşamları başarılı, mutlu ve birlikte geçer.
Trabzonspor çatısı altında da kahveyi 3,5 şekerle içenlerin çoğalması umuduyla …..
Sevgiyle Kalın
Hüseyin Avni Danyal
Nisan 2008






 
 
   
 

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol